Tarih kitaplarında hepimize öğretilen bir sıralama vardır: İnsanlar önce tarımı keşfetti, yerleşik hayata geçti, köyler kurdu, iş bölümü yaptı ve en sonunda bu karmaşık toplum yapısı sayesinde din ve mabetler gibi üst yapılar inşa etti. Peki, size bu sıralamanın tamamen yanlış olabileceğini söylesek? İşte Şanlıurfa'da bulunan Göbeklitepe, tam olarak bu "ezberi bozan" yerdir.
"Tarihin sıfır noktası" olarak anılan Göbeklitepe, sadece Türkiye'nin değil, tüm dünyanın en önemli arkeolojik keşiflerinden biridir. Peki, 12.000 yıllık bu gizemli yapı, bildiğimiz her şeyi nasıl altüst etti?
Göbeklitepe Nedir?
Göbeklitepe, günümüzden yaklaşık 12.000 yıl öncesine, yani MÖ 10.000 civarına tarihlenen, dünyanın bilinen en eski anıtsal tapınak kompleksidir.
Bunu bir perspektife oturtalım:
Göbeklitepe, Mısır Piramitleri'nden yaklaşık 7.500 yıl daha eskidir.
İngiltere'deki Stonehenge'den yaklaşık 7.000 yıl daha eskidir.
Yazının icadından (yaklaşık MÖ 3.200) binlerce yıl önce inşa edilmiştir.
En Şaşırtıcı Keşif: Avcı-Toplayıcıların Eseri
Göbeklitepe'yi asıl devrimci yapan şey, onun mimarlarıdır. Bu anıtsal yapılar inşa edildiğinde, insanlar henüz tarıma geçmemiş, hayvanları evcilleştirmemiş ve çömlek yapmayı bile bilmiyorlardı. Yani bu devasa tapınakları yapanlar, göçebe yaşayan "avcı-toplayıcı" gruplardı.
O döneme kadar bilim dünyası, avcı-toplayıcıların sadece hayatta kalmaya odaklanan, küçük ve basit gruplar halinde yaşadığını varsayıyordu. Göbeklitepe ise tam tersini kanıtladı: Bu insanlar, ağırlıkları 10 ila 60 ton arasında değişen devasa T-şekilli dikilitaşları yontmak, üzerlerine karmaşık hayvan figürleri (akrep, yılan, tilki, aslan) işlemek ve bu taşları kilometrelerce uzağa taşıyıp dairesel planlarla bir araya getirmek için organize olabiliyorlardı.
Tarihi Yeniden Yazan Teori: Önce Din, Sonra Tarım mı Geldi?
Göbeklitepe'nin keşfi, şu devrimci soruyu sordurdu: "İnsanlar yerleşik hayata geçtiği için mi tapınak yaptı, yoksa tapınak yapmak (bir araya gelmek, ibadet etmek) için mi yerleşik hayata geçti?"
Göbeklitepe'nin etrafında kalıcı bir yerleşim yeri bulunmuyor; buranın sadece bir ritüel ve toplanma merkezi olarak kullanıldığı düşünülüyor. Arkeolog Klaus Schmidt'in öncülük ettiği teoriye göre, farklı avcı-toplayıcı gruplar, yılın belirli zamanlarında bu kutsal alanda ibadet etmek, şölenler düzenlemek ve sosyal bağlarını güçlendirmek için bir araya geliyordu.
Bu devasa yapıların inşası ve bakımı, muazzam bir iş gücü ve organizasyon gerektiriyordu. Bu kadar büyük bir kalabalığı besleme ihtiyacı, insanları "kendi yiyeceğini üretme" fikrine, yani tarıma ve hayvan evcilleştirmeye itmiş olabilir. Kısacası, Göbeklitepe, "inanç" ve "sosyal toplanma" ihtiyacının, medeniyetin motoru olduğunu öne sürüyor.
Gizem: Neden Gömdüler?
Göbeklitepe'nin bir başka büyük gizemi de, bu tapınakların kullanımda olduktan yaklaşık bin yıl sonra, bilinçli bir şekilde ve özenle "gömülmüş" olmasıdır. İnsanlar, bu devasa yapıları terk ederken üzerlerini tonlarca toprak, taş ve hayvan kemiği ile doldurmuşlardır. Bu bilinçli gömme işleminin nedeni (bir ritüel mi, kutsallığını koruma çabası mı?) hala tam olarak çözülebilmiş değil.
2018 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne giren Göbeklitepe, insanlığın "uygarlık" tanımını yeniden düşünmemize neden olan, gezegenimizdeki en büyüleyici yerlerden biri olmaya devam ediyor.
Sitemizin devamlılığı için reklam gelirlerine ihtiyacımız var.
Lütfen reklam engelleyici (AdBlock) eklentinizi devre dışı bırakıp sayfayı yenileyin.
Desteğiniz için teşekkürler!
0 Yorumlar